18 Ekim 2024, Cuma

OHAL veya HİÇ BİR HAL; İŞKENCE YASAĞININ İSTİSNASI DEĞİLDİR!

Devlet, deprem sonrası her yönü ile ve tüm kurumları ile  enkaz altında kalmıştır.

Öncesinde, gerekli tedbirlerin alınmaması, bir dizi hata ve  ihmal; depremde can kayıpları ve hasarın boyutlarını daha da artırmıştır. Deprem sonrası ortaya çıkan tablo ise, devletin bu çapta bir depremle ilgili hazırlık ve planının olmadığını göstermektedir.

Depremzedeler, temel insani ihtiyaçlarını  kendi  çabaları  ve toplumsal dayanışma ile gidermeye çalışmaktadır. Enkaz kurtarma çalışmalarında geciken, yardımları ulaştırma görevini yerine getiremeyen siyasi iktidar, güvenlik ve adaleti  sağlamada da sınıfta kalmıştır. Suya, gıdaya, çadıra, sağlık hizmetine ulaşamayan depremzedelerin, güvenlik  beklentisi de karşılanamamıştır. Depremzedeleri hedef  alan yağma olayları, büyük bir toplumsal infiale neden olmak üzeredir.

Siyasi iktidar, yağma ve hırsızlık olaylarını OHAL gerekçesi olarak kullanmış, deprem bölgelerine Komando, JÖH, PÖH  birlikleri ve Korucular sevk edilmiştir. Güvenliği temin etmekle görevli kolluk güçleri ve kim olduğu belli olmayan maskeli kişiler, hırsızlık ve yağma suçlaması ile yakaladıkları kişilere, ağır işkenceler yapıp, kayıt altına alarak sosyal medya üzerinden paylaşmaktadır. Kimi depremzedeler, temel gıda ihtiyaçlarını gidermek üzere yola çıktıklarında, yağmacı oldukları şüphesiyle polis tarafından kendilerine işkence yapldığını  ifade etmektedir. 

Mülteciler de herkesle eşit düzeyde depremden etkilenmiştir. Kimi kesimler, deprem bölgesinde yaşanan acıları, mültecilere yönelik kışkırtıcı nefret söylemine dönüştürmektedir. İktidarın ise, halkın biriken öfkesinin, bu şekilde mültecilere yönelmesine temelde bir itirazı bulunmamaktadır. Yağma ve hırsızlık suçlarında “Olağan şüpheli” olarak gösterilen mültecilerin, can güvenlikleri ciddi bir şekilde tehdit altındadır.

İşkence ve kötü muamele  her şart altında suçtur. OHAL veya hiçbir hal, işkence yasağının istisnası değildir. Güvenlik kaygılarının artması, hukukun sınırları dışına taşmanın gerekçesi yapılamaz. İşkence ve kötü muamelenin, depremle sarsılan, güçlü iktidar imajını, yeniden tesis etmenin aracı olarak kullanılmasına hep birlikte karşı durmak zorundayız.

Kolluğun, yasal yetkisinin sınırları dışına çıkarak işkence yaptığını tüm Dünya izlerken, Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı tarafından bu suçlara karışanların cezalandırılacağı yönünde ciddi bir uyarı gelmemesi son derece endişe vericidir. AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in, “yağma suçlarına acımasızca müdahale edeceğiz” şeklindeki açıklaması ve olan biten hakkında sessizlik; işkence ve kötü muameleye iktidar desteği olarak algılanmaktadır. Bu koşullarda, deprem bölgesinde yağma ve hırsızlık suçlarında gözaltı sürelerinin uzatılması işkence ve kötü muamele vakalarının daha da  artmasına neden olacaktır.

Devlet, öncelikle yardımları düzenli, hızlı, adil bir şekilde ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayı başarmalıdır. Bununla birlikte, kolluğun, hukukun sınırları çerçevesinde gerekli, etkili, caydırıcı tedbirleri alması halinde, hırsızlık ve yağma suçları ortadan kalkacaktır. Bir suç isnadı varsa, failleri mutlaka yakalanıp yargı önüne çıkarılmalıdır. İşkence ve kötü muamele suçu işleyen kolluk ve devlet adına hareket eden sivil kişiler, mutlaka cezalandırılmalıdır.

Siyasi iktidarın, güvenlik kaygılarını öne çıkarmak suretiyle, hukuku askıya almasına rıza göstermemiz mümkün değildir. Deprem bölgelerinde bulunan halkın talebi de hukuksuzluğa, insan hakları ihlallerine izin vermeden, etkin bir şekilde güvenliğin sağlanmasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

X
X
X
X