TC Anayasası m.10, AİHM m.14, BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi m.26 gereğince ırkçılık ve ayrımcılık yasaktır. TCK m.122 ve m.216 ise ayırımcılık suçlarına ceza öngörmektedir. Çoğunluğun azınlıklar üzerindeki nefret eylemlerini cezalandıran etkili bir nefret suçu düzenlemesi ise ne yazık ki henüz eksiktir.
Göç edenler ve sığınmacılara yönelik nefret söylemleri yaygındır. Medyada nefret dilinin kullanılması, siyasette kozların sığınmacılar üzerinden paylaşılması, muhalefetin ‘Sınır Namustur!’ söylemleri, siyasi iktidarın maceracı dış politikası ile sebep olduğu göç dalgası ve ekonomik krizin faturası sığınmacılara yöneltilmektedir. Irkçı eylem ve söylemlerle toplumun birlikte yaşama olanakları tahrip edilmektedir.
Botlarla yaşam mücadelesi veren sığınmacılar en temel hakları olan yaşam haklarını güvenceye almak için göç etmek zorunda kalmaktalar.
Savaşlar, siyasi tehditler ve ekonomik nedenlerin tetiklediği göçlerde, mülteciler en güvenli alanları olan kendi topraklarından ayrılmak zorunda kalmakta. Ancak gittikleri ülkelerde veya Geri Kabul Anlaşması sebebiyle Türkiye’de sıkışmış olan mülteciler, ayrımcılığın ve nefretin farklı boyutlarını yaşamaya devam etmekteler.
Sığınmacıların karşı karşıya kaldığı saldırılar; insanlık suçudur. Bu saldırılar en çok da kadınların, çocukların, azınlıkların da yaşamını tehlikeye sokmaktadır.
Bu türden insanlık dışı saldırıların bir daha yaşanmaması için öncelikle mültecilik hakları tanınmalı; siyasette, medyada, toplumsal hayatın her alanında nefret ve ayrımcılık dili cezalandırılmalı, sığınmacılar devletler arası ilişkilerin ve iç siyasetin pazarlık unsuru olmaktan çıkarılmalıdır.
Böyle bir katliamın bir daha yaşanmaması için devlet, mültecilerin yaşam hakkını korumak için pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmektedir.
Öncelikli görevleri arasında temel hak ve özgürlüklerin korunması olan Türkiye Barolar Birliği ve Barolar bu olayın takipçisi olmalıdır.
Bir kez daha ırkçı katliamları kınıyor, savaşta ve barışta insanın yaşam hakkının takipçisi olacağımızı bildiriyoruz.