20 Nisan 2024, Cumartesi

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ TEKLİFİNE TEREDDÜTSÜZ HAYIR DİYORUZ!

 9 Aralık tarihinde, iktidar blokundan 336 milletvekilinin imzasıyla TBMM Başkanlığına Anayasa değişiklik teklifi sunuldu. Anayasanın 24 ve 41. maddelerinde değişiklik yapılması öngörülen teklif; eşitlik ve laiklik ilkesine tamamen aykırıdır, ayrımcı ve nefret söylemi içeren özellikler taşımaktadır.

Değişiklik teklifi, Anayasa bütünlüğü ve Anayasa yapım tekniği açısından da doğru değildir.

İlkesel olarak, bir seçim arefesinde, seçimde oy bazında üstünlük kazanma amacıyla Anayasa değişikliği yapılamaz. Anayasalar toplumları ayrıştıran değil, birleştiren kurucu metinler olmalıdır. Anayasalar temel hak ve özgürlükleri genel olarak tanımlar. Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesi; iç hukuk hükmünde olan her türlü ayrımcılığı yasaklayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesi ile birlikte, herkesin inanç ve kılık-kıyafet özgürlüğünü de korumaktadır. O nedenle Anayasada bir örtünme biçimi için özel bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç yoktur. Aile tanımının Anayasaya yerleştirilmesi, bireyin haklarını temel alan modern hukuk açısından zaten yanlıştır. Teklifte yer alan haliyle “aile” kavramı ise kadın erkek eşitliğini ve LGBTİ kimliğini Anayasa dışına atacak, yaşam tarzlarına devlet müdahalesinin önünü açacak özel bir tehdit oluşturmaktadır.

 Teklif eşitlik ve laiklik ilkesine ve ayrımcılık yasağına aykırıdır

Anayasanın 24. maddesine ilişkin değişiklik teklifiyle, başörtüsünü koruma adına sadece kadınların bir bölümünün kılık kıyafeti için düzenleme yapılması, tanımlanmamış özellikteki kılık-kıyafeti tercih edenlerin ayrımcılığa uğramasının yolunu da açmaktadır. Sadece kadınlara ilişkin bir düzenleme olduğu için cinsiyet ayrımcılığına, sadece bir dini inancın sahiplerini koruduğu için laikliğe, din ve inanç özgürlüğüne aykırıdır. Teklifte yer alan “kınanamaz” şeklindeki yasaklama ise ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran içeriktedir. Gülşen’in bir şakasının tutuklamayla sonuçlandığı, Sezen Aksu’nun şarkıları nedeniyle hedef gösterildiği koşullarda bu düzenleme herkesi susturucu bir Anayasal hüküm olacaktır.

Bu teklif siyasal kutuplaşma üzerinden bir seçim hamlesidir

Güncel olarak, ülkede kamu hizmeti alırken ya da verirken başörtülü kadınların yaşadığı bir problem olmadığı teklifin gerekçesinde ifade edilmiş iken, teklifin ülke gündemine getirilmesinin temel nedeninin siyasal kutuplaşma üzerinden bir seçim hamlesi olduğu açıkça görülmektedir. Öte yandan, kadınların kıyafetinin Anayasal olarak düzenlenmesi, kadınlar üzerindeki erkek egemenliğinin yeni bir tezahürüdür. Kadınların, kadın hareketinin, kadın örgütlerinin böyle bir önerisi yokken, Anayasa teklifi siyasi rekabet alanında bir taktik olarak kurgulanmıştır. 25 Kasım, 8 Mart eylemlerinde kadınlara uygulanan devlet şiddeti, bir kararnameyle İstanbul Sözleşmesinin hükümsüz kılınması gibi, bu teklif de kadınlara karşı sistematik ayrımcılık ve şiddet politikalarında ısrar edileceğinin göstergesidir. İran’da Mahsa Amini cinayeti, devletin tarif ettiği biçimde örtünmeyen kadınların ölüme varan şiddetle yüz yüze kalabileceği gerçeğini göstermiştir. İran’da kadınların can pahasına aylardır sürdürdüğü mücadele tam da kadınların kılık kıyafetinin devlet tarafından belirlenmesine karşı haklı isyanıdır, ülkemizde başka bir İran örneğine seyirci kalamayız.

  • LGBTİ + bireyleri  Anayasal güvenceden yoksun bırakılmaktadır.
  • Kadınların kazanımlarına yönelik tehditler barındırmaktadır

Anayasanın 41. maddesine dair yapılan değişiklik teklifi ise evlilik birliği içerisindeki eşler arasındaki eşitlik hükmünü ortadan kaldırmaktadır. Yıllarca süren mücadele ile mevzuattan kaldırılan “ailenin reisi erkektir” hükmü dahil, kadın hareketinin mücadelesi ile hukuk alanında gerçekleşen çok önemli kazanımlara yönelik ciddi bir tehdit anlamına gelmektedir. Teklifteki ifade, dini nikahın ve çok eşliliğin de önünü açabilecek belirsizlikler içermektedir. Teklifle, evlilik birliği sadece kadın ve erkek arasında kurulan bir birlik olarak tanımlanarak LGBTİ + bireyleri Anayasal güvenceden açıkça yoksun bırakılmaktadır. İlgili madde değişikliği gerekçesinde; ailenin her türlü tehlike, tehdit, saldırı, çürüme ve sapkınlığa karşı korunması biçiminde bir açıklama yer almakta olup, bu ibare ile Anayasa yoluyla net bir ayrımcılık yapılmakta ve nefret söylemi normalleştirilmekte, nefret suçlarına meşruiyet kazandırılmaktadır.

Cemaat, tarikat örgütlenmelerinde Gonca Kuriş’in elleri ve ayakları bağlanarak katledildiği hatırlardadır. Bir tarikatta eğitim hakkından yoksun bırakılan çocuğun, 6 yaşından itibaren cinsel istismara maruz bırakıldığı bir hayat yaşamasına neden olduğu gerçeği son dönemin önemli bir gündemidir. Tam da böyle bir dönemde laiklik ilkesini daha da aşındıracak, eşitlik ilkesini ortadan kaldıracak şekilde Anayasal kılık-kıyafet ve daraltılmış aile tarifi yapmak, kadınların ve çocukların hayatını daha da karartacak bir düzenleme olacaktır.

Oysa bu ülkedeki kadınların ve çocukların en acil ihtiyacı;

  • Gerçek eşitlik politikalarının hayata geçirilmesi, kadınların ve çocukların şiddetten uzak yaşam sürebilmeleri için İstanbul Sözleşmesinin uygulanmasıdır.
  • Ülkenin yarısından çoğunun yoksulluk sınırı altında yaşadığı, çocukların okula aç gittiği bir dönemde bu ülkenin en acil sorunu; emekçilerin, yoksulların insanca yaşayabileceği koşulların sağlandığı, kadın ve çocukları önceleyen, kamu kaynaklarının halkın ihtiyaçlarına özgüleneceği bir bütçe yapılmasıdır.
  • Erkek şiddetinin cezasızlığı kararları ile daha çok şiddete ve ayrımcılığa maruz kalan kadınların gerçek adalete kavuşması için yargıda gerekli düzenlemelerin yapılmasıdır.
  • Kadınları ve çocukları şiddetten koruyacak tüm kamusal mekanizmaların eksiksiz kurulmasının sağlanmasıdır.
  • Çocukların cinsel istismar ve sömürüden korunması için Lanzarote Sözleşmesinin (Çocukların Cinsel Suiistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin ) harfiyen uygulanmasıdır.
  • Ülke topraklarına eşitliğin, özgürlüğün ve çeşitliliğin hakim olabilmesi için; hakim erkeklik kodlarını besleyen, kadınları göç yollarına düşüren, her türlü şiddete açık hale getiren, savaşın şiddetini kadınlara aktararak hayatlarını cehenneme çeviren savaş politikalarına son verilip kalıcı barışın tesis edilmesidir.
  • Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesinin “cinsel yönelim eşitliği” ile tamamlanarak, LGBTİ+ bireylere yönelik her türlü ayrımcılığın ve nefret suçlarını önleyici yasal düzenlemelerin yapılması ve yasaların fiilen de uygulanmasıdır.
  • Kadınların ağır bedeller ödeyerek elde ettikleri Anayasa, Medeni Kanun, TCK ve diğer mevzuatta yer alan eşitlik haklarının ve nafaka hakkının gaspına, çocuk istismarının affına yönelik çabalardan vazgeçilmesi, İstanbul Sözleşmesine dokunmaktan vazgeçilmesidir.

Herkesi bu düzenlemeye tereddütsüz “HAYIR” demeye çağırıyoruz.

Uluslararası hak sözleşmelerine, Anayasaya ve yasalara saygı duymadığını her vesileyle ortaya koyan Siyasal iktidarı sadece toplumu daha çok kutuplaştırmayı ve dinsel vesayet altına almayı amaçlayan Anayasa değişikliğini geri çekmeye; Meclis’teki tüm siyasi partileri ve milletvekillerini Anayasanın eşitlik ilkesine ve kadınların kazanımlarına aykırı bu düzenlemeye tereddütsüz “HAYIR” demeye çağırıyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

X
X
X
X