26 Mart 2024, Salı

AMASRA MADENCİ KATLİAMI GÖZLEM RAPORU

Bartın ili Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu’na(TTK) bağlı Amasra Taşkömürü İşletmesi Müessesi’nin (ATİM)  yeraltı maden ocağında 14.10.2022 tarihinde meydana gelen patlamayla 41  maden işçisi hayatını kaybetmiş ve 6’sı ağır olmak üzere 11 işçi de  yaralanmıştır.   Daha sonra tedavisi süren bir işçinin de yaşamını yitirmesi sonucu hayatını kaybedenlerin sayısı 42’ye yükselmiştir. Ağır yaralı 4 işçinin tedavisi ise  halen sürmektedir.

Demokrasi İçin Hukukçular olarak, katliamın ertesi gününden itibaren Amasra’da yerinde gözlemler yaptık, aileleri ziyaret ettik, Amasra Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan keşfe katıldık. Bartın Barosu Başkanı ve üyesi avukatlarla, Çağdaş Hukukçular Derneği ve Sosyal Hukuk Derneği üyesi meslektaşlarla, bir kısım yerel siyasi parti yöneticileriyle, Amasra Belediye Başkanı ile görüşmeler yaptık. İstanbul ili Başakşehir ilçesinde bulunan Çam ve Sakura Hastanesi’nde tedavisi süren yaralı işçilerin ailelerine geçmiş olsun ziyaretinde bulunduk.

Gerek soruşturma dosyasında gerekse bölgede yaptığımız incelemelerde Demokrasi İçin Hukukçular olarak gördük ki;

Zonguldak Havzası’nda,  neredeyse  175  yıllık bir geçmişe sahip olan Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu,1982 yılında Türkiye Taşkömürü Kurumunun kurulmasıyla, Zonguldak Kömür Havzası’ndaki işletmeler TKİ bünyesinden ayrılarak TTK bünyesine geçmiştir.  Zonguldak Kömür Havzası Sınırları Ereğli Kömür Havzasının küçültülmesi sonucunda, ‘serbest kalan bölgenin’ aramalara açılmasını sağlayan yasal düzenlemeden sonra, 14.04.2000 tarih ve 525 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile havza sınırları yeniden saptanmıştır. Buna göre Havza, 1 ve 2 nolu saha olarak iki bölüme ayrılmıştır. 1 nolu saha, karada 2.420 km2, denizde 3.000 km2 olmak üzere 5420 km2 ve 2 numaralı saha sadece karada 1.465 km2 olmak üzere havzanın tümü 6.885 km2 ye düşürülmüştür. Kurum üretim faaliyetleri Armutçuk, Amasra, Kozlu, Üzülmez ve Karadon Taşkömürü İşletme Müessesesi tarafından yürütmektedir.

Katliamın yaşandığı ATİM’de Amasra A-B sahalarını kapsayan imtiyaz alanı 35,6 km2 olup müessese imkanlarıyla üretim yapılan ve Amasra-A sahası olarak adlandırılan alan imtiyaz sahasının kuzeyindeki 13,5 km2’ lik alandan ibarettir. Bu alan içindeki -400 kot ve altındaki rezervler ve geri kalan alandaki rezervler ise Amasra-B sahası olarak adlandırılmıştır. Amasra-B sahası, hukuku Kurum uhdesinde kalması kaydı ile ilk 3 yılı hazırlık süresi olmak üzere, 20 yıl süre ve 7,15 TL/ton rödövans bedeli karşılığında, Hema Endüstri A.Ş. firmasına 15.04.2005 tarihinde imzalanan sözleşme ile devredilerek özelleştirilmiştir.

Bartın Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 14.10.2022 tarihinde meydana gelen patlama ile ilgili olarak, 3  Cumhuriyet Savcısı görevlendirilmiş ve olay günü Amasra Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2022/981 soruşturma numarası ile olayla ilgili soruşturma başlatılmıştır. Olay günü soruşturma başlatılmış olmasına rağmen Savcılık hemen olay mahalline el koymamış, olayda sorumlulukları muhtemel olan, belgeler üzerinde tahrifat yapabilme ihtimali, işçilerin amiri olarak işçileri yönlendirme ihtimali olan kişileri  suç mahallinden uzaklaştırmamıştır.  Madende bulunan bilgisayarlar, sensör kayıtları vb. dijital materyallere  derhal el konulması  talep edilmesi gerekirken, olaydan yaklaşık iki gün sonra 16 Ekim 2022 tarihinde  Sulh Ceza Hakimliği’nden el koyma kararı talep edilmiştir.

Soruşturma kapsamında bilgisine başvurulan maden işçisi tanıklar ve müştekiler madende yaşanan sorunları; havalandırmanın yetersiz olduğu,  pervane sistemlerinin bakıma alınacağı ancak ertelendiği, gaz sensörlerinin uygun yerlere yerleştirilmediği için gaz izleniminin yetersiz olduğu, 1-1,5 aydır metan seviyesinde sıkıntı olduğu,  kömür tozu patlamasını engelleyecek taş tozunun serpilmediği, acil durumlarda izleme merkezinin diyafon veya kablolu telefonla haber verdiği bunun dışında siren sesi gibi bir uygulamanın olmadığı, oksijen sağlayan OFK maskelerinin bulunduğu maske değiştirme ünitelerinin yetersiz olduğu,  sürekli/hazırda bulunan bir tahlisiye ekibinin bulunmadığı, daha uzun süre oksijen maskelerinin ocak yakınında olması gerekirken işletme merkezinde bulunması nedeniyle acil müdahalede yetersiz kalındığı, yeterli eğitim verilmediği, eğitimlerin uygulamalı olmadığı ve kağıt üstünde kaldığı, işçi sayısının yetersiz olduğu, fazla mesai yaptırıldığı  şeklinde ifade etmişlerdir.

Olay yeri olan ATİM’de ilk keşif 19.10.2022 tarihinde yapılmıştır. Keşifte maden mühendisi, elektrik mühendisi, jeoloji mühendisi, jeofizik mühendisi, makine mühendisi ve A-sınıfı iş güvenliği uzmanından oluşan 7 kişilik bilirkişi heyetinin yanı sıra madenci ailelerinin avukatları ile Bartın Baro Başkanı da hazır bulunmuştur. 6,5 saat süren keşifte idari personelin manipülasyonlarına tanık olunmuştur. Bilirkişi heyetinin müesseseden aldıkları değerlerle, keşif sırasında  oluşturdukları havalandırma sistemine ilişkin yapmış oldukları üç boyutlu simülasyonda,  ocaktaki havanın çok yetersiz olduğu anlaşılmıştır. Bu otomasyon sisteminin müessesede bulunup bulunmadığı sorusuna yetkili kişi sistemin alındığını ancak henüz uygulamaya başlanmadığını ifade etmiştir. Keşifte halen yangının devam ettiğinin belirtilmesi ve tehlikeli olabileceği için maden ocağında inceleme yapılamamıştır.

Bartın Valiliği tarafından 22.10.2022 tarihinde yapılan duyuruyla  Amasra ilçesi mülki sınırları içerisine (Jandarma bölgesi dâhil) girişler 22.10.2022 günü saat:00.01’den 24.10.2022 günü saat: 23.59’a kadar 3 (üç) gün süre ile hukuka aykırı olarak yasaklanmıştır.

Katliamın üzerinden 13 gün geçtikten sonra 27.10.2022 tarihinde 25 kişi hakkında gözaltı kararı verilmiştir. Gözaltına alınanlardan 8 kişi sorgularının ardından tutuklanmıştır.  Şüphelilerin ifadelerinden; gaz İzleme Operatörü  olarak iki kişi çalıştırılması gerekirken personel eksikliğinden katliam günü bir kişinin çalıştığı, müessesede metanın %2.0 üzerinde olduğuna çok denk gelindiği, nadir olarak da %5.0’i görüldüğü, patlama günü -320 kotundan herhangi bir veri gelmediği, zaten burada sensörün olmadığı , acil durumlarda işçileri uyaran bir sistem olmadığı, telsiz ve telefonla iletişim kurulduğu, müessesede diyafon bulunduğu ancak diyafonun gaz izleme merkezine bağlı olmadığı,  katliam günü gündüz vardiyasında  -350 Kotta pervanelerin birinin çemberinde arıza olduğu, bu arıza giderilmeden vardiya değişimi yapıldığı, havalandırma sistemi modernizasyonun 7 yıl geçmesine rağmen tamamlanmadığı anlaşılmıştır.

31.10.2022 tarihinde Bilirkişi Ön Raporu soruşturma dosyasına sunulmuş ilgili raporda ; Denetleme, Havalandırma, Metan Drenajı, Kömür Tozu, Kadro eksikliği, Acil Durum Önlemleri olmak üzere 6 başlıkta müessesede ciddi eksiklerin olduğu tespit edilmiştir.

Bilirkişilerce; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü Ruhsat Denetleme Başkanlığı’ nın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın, Türkiye Taşkömürü  Kurumu Teftiş Kurulu’nun yaptığı denetimlerde bir eksiklik tespit etmediği, Sayıştay raporlarında dikkat çekilen konulara değinilmediği belirtilmiştir. Üstelik bu denetimler sonucu düzenlenen raporlar  17.6.2022, 16.08.2022, 11.10.2022 gibi katliamdan çok kısa bir süre öncesine aittir.

Bilirkişi ön raporunda, havalandırma konusunda, kazanın meydana geldiğini düşündükleri -320 kot kalın tavan damarda baca içerisinde hava hızının 1-1,5 m/sn. olması gerekirken 02 m/sn ila 03m/sn olarak ölçüldüğü, bu değerde bir hava hızında galerideki havanın varlığını hissetmenin dahi mümkün olmadığı tespiti ile düşük hava hızlarının metan ile hava arasında metan tabakalaşmasına neden olacağı, havalandırmanın yeterli olması halinde kazanın önlenebileceği  değerlendirmesinde bulunulmuştur.

Bilirkişi ön raporunda, ortamdaki metanın minimize edilmesi için gerekli olan ve gelişmiş ülkelerdeki ocaklarda uygulanan metan drenajı uygulamasının  Amasra’da uygulanmadığı gibi, TTK’ya bağlı ocaklarda da kullanılmadığı belirtilmiştir. Katliamdan önce ortamdaki metan gazı oranının %1’in altında olması gerekirken,  rutin olarak %1,5 oranında olduğu, düzenli olarak %2’yi aştığı iki defa da patlama eşiği olan %5’i aştığı buna rağmen gerekli önlemlerin alınmadığı, ocağın boşaltılması gerekmesine rağmen işçilerin çalıştırılmaya devam ettiği tespit edilmiştir. Metan gazının etkili bir şekilde ortamdan uzaklaştırılmamış olması, değerlerin yükseldiği zamanlarda dahi etkili önlemler alınmaması, madencilerin ifade ettiği “pervanelerin” değiştirilmesinin ertelenmesi katliamın göz göre göre geldiğini göstermektedir.

Bilirkişiler -320 kotta meydana gelen patlamanın dinamit atımı ile eş zamanda metan ve oksijenin birleşmesiyle oluşan grizu patlaması ve hemen akabinde basınçla kömür tozu patlaması ile zincirleme şekilde olmuş olabileceğini ifade etmişlerdir. Bazı işçiler kömür tozunun havada uçuşmasını engellemek amacıyla kullanılan taş tozunun 1 yıldır serpilmediğini ifade etmişlerdi. Özel bir teknoloji gerektirmeyen kömür tozuna karşı taş tozu uygulaması yapılmış olsaydı çoğu kömür tozu patlamasının yaydığı ısı nedeniyle yanarak hayatını kaybeden işçiler belki de kurtulmuş olacaktı.

Maden işçilerinin ifadelerinde de yer aldığı gibi, bilirkişi raporunda da, eksik kadro ile çalışma yapıldığı, acil durumlarda yapılması gerekenler konusunda işçilere yeterli, uygulamalı eğitim verilmediği tespitleri yer almıştır. Nitekim kurtarma çalışmalarına katılan işçiler de, bir çok arkadaşının maskelerini takamadan hayatını kaybettiğini ifade etmişlerdi. Eğer bu konuda yeterli önlemler alınsaydı büyük olasılıkla zehirlenme nedeniyle hayatını kaybedenler bugün yaşıyor olacaktı.

Katliamdan sonra maden faaliyeti durdurulmuştur. Madenin açılmasına kadar geçecek sürenin işçilerin yıllık izinlerine sayılacağı söylenmiştir. Can güvenliğinin olmadığı yerde hiçbir işçi çalışmaya zorlanamayacağı gibi, can güvenliği sağlanana kadar çalışmama hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle, faaliyetin başlayacağı tarihe kadar geçen sürenin yıllık izinlerden sayılması hukuka aykırıdır. Derhal bu uygulamadan vazgeçilmesi, maden faaliyete geçene kadar işçilerinin ücretlerinin ödenmeye devam edilmesi gerekmektedir. Öte yandan madenin yukarıda belirtilen eksikler, yapısal sorunlar giderilmeden, tüm tedbirler alınmadan faaliyete geçirilmesi yeni katliamlara davetiye çıkarmak anlamına gelir. Bu nedenle, güvenli hale getirilmeden maden faaliyete geçirilmemelidir

Sayıştay Başkanlığı’nın TTK Amasra TİM 2017, 2018, 2019, 2020 yılı Sayıştay Denetim Raporları, 31.10.2022 tarihli bilirkişi raporları, tanık tutanakları, müşteki beyanları, şüpheli ifadeleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, 14.10.2022 tarihinde meydana gelen katliamda esas etkenin siyasi iktidarın enerji politikasından bağımsız olmadığı anlaşılmaktadır. Bu yapısal sorunların üzerine eklenen ihmaller zinciriyle 42 madenci hayatını kaybetmiş, 11 madenci yaralanmış, yaralananlardan 4 madenci ise halen yaşam mücadelesi vermektedir.

TTK ATİM ile ilgili Sayıştay’ın  2017,2018,2019, 2020  raporlarında; Maden ocağında üretim derinliğinin -300 metreye ulaştığı, çalışılan damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek olduğu, dolayısıyla degaj kapasitelerinin de yüksek olduğu, işçi sayısının tehlike doğuracak boyutta azaltıldığı ve arızaların giderilemediği, yeraltı haberleşmesinde uzun süreli kesintiler oluştuğu, 24 saat takip gerektiren tehlikeli gaz ölçümü sisteminin sağlıklı işlemediği, gündüz vardiyası dışında arızalara müdahale tespit edilmiştir. Sayıştay tarafından tespit edilen eksikliklere dair önlemler ivedilikle hayata geçirilmiş olsaydı bu katliam yaşanmamış olacaktı.

Yaşanan bir kaza ya da kader değildir, işçilerin toplu olarak katledilmesidir. Bu nedenle,  bu yapısal sorunlar ve ihmaller zinciri Amasra TİM’le sınırlı tutulamaz. Soruşturmanın sağlıklı yürümesi ve sorumluların cezalandırılması için başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı istifa etmelidir, haklarında katliamdaki sorumluluklerı nedeniyle meclis soruşturması açılmalıdır.

10 yıl önce çıkarılan 6331 sayılı İş Sağlığı İş Güvenliği Yasası fiili olarak uygulanmamış, çalışma hayatı giderek kuralsız hale gelmiş ve esnekleştirilmiştir. İş cinayetlerinin sorumlularına ödül gibi cezalar verilmiştir. Cezasızlık pratiği yeni katliamların da önünü açmıştır. Bu uygulamadan derhal vazgeçilmeli ve iş cinayetlerinde cezalar ağırlaştırılmalıdır. Nitekim 2003-2021 yılları arasında taş kömürü ve linyit madenlerinde toplam 152 bin 698 kişi “iş kazası” geçirmiş ve en az 921 işçi hayatını kaybetmiştir. Bütün bunların üzerine gidilmediği, üzeri örtüldüğü için Soma’ları Amasra’lar izlemiştir. “Soma Düzeni” olarak anılan “hadi hadi çalış düzeni” değişmediği sürece Amasra’ya ne yazık ki yeni işçi katliamları eklenecektir.  Soma’da Ermenek’te gelmeyen adalet Amasra katliamının önünü açmıştır. Katiller koruma zırhına alınmış, Soma’da mahkemenin verdiği karar siyasetin müdahalesi ile sanıklar lehine değiştirilmiştir. Can Atalay, Selçuk Kozağaçlı gibi madencileri savunan avukatlar ise cezaevlerine atılmışlardır. Bu durum elbette madenci katliamlarında cezasızlık politikasını güçlendirmektedir.

Başta TTK  Genel müdürü ve kurumun  yönetim ve denetlemeden sorumlu olanları, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve bakanlık bünyesinde yer alan madenlerle ilgili yöneticiler ve denetçiler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanı ve ilgili yönetici ve denetçilerinin yaşanan katliamda hukuki ve cezai sorumlulukları bulunmaktadır. Bu nedenle soruşturmanın tüm sorumluları kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekmektedir. Grizu patlaması olabileceği öngörülmesine rağmen patlamayı gerçek anlamda engelleyici nitelikte bir çalışma yapılmamış, aksine mevcut tehlikeli durumu gizlemek suretiyle hatalı ve hileli faaliyetlere  devam edilmiştir. Katliamın gerçekleştiği müessesede Sayıştay’ın ilgili denetim raporlarında da defalarca yapılan tespitler ve uyarılara rağmen hatalı eksik ve tehlikeli çalışma yöntemi sürdürülmüştür.  Katliamın sorumlularının kusurluluk düzeyi taksir düzeyini aşmıştır, mevcut tehlikeli durumu gizlemek suretiyle “olursa olsun” düşüncesi ile hatalı ve hileli faaliyetlere devam edilmiştir. Bu katliamda,  olası kastla insan öldürme suçunun unsurları oluşmuştur. TTK’ya bağlı Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesi’nde ocak havası, metan gazı(CH4) , karbonmonoksit ( CO)  , hidrojen silfür (H2S ) , oksijen (O2 ) gibi ocak gazları ve diğer çevre parametreleri (hava basıncı, ortam sıcaklığı, hava hızı)  ölçümü ve kayıt altına almak üzere  yeterli ve işlerliği olan, merkezi bir sistem kurmayarak,  çalışan işçilere işe başlarken ve devamında yeterli iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verilmeyerek, işçilere üretim zorlaması baskısı kurarak, yetersiz personelle madeni işleterek,  fiziki şartları kötü nakliyat ve havalandırma bakımından emniyet tedbirlerine uyulmadan ocak işleterek meydana gelen sonuca kayıtsız kalarak bu suçları işlemiştir.        Failler  kusur durumuna göre   Olası Kast ile İnsan Öldürme (TCK 81, 21/2), Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi (TCK-83/1-2) ve Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama (TCK-87/1-2-4) suçlarından yargılanmalı ve cezalandırılmalıdırlar.

Soma ve Ermenek’te yaşanan iş cinayetleri madenlerde özelleştirme politikasının ne olduğunu ve sonucunu en açık haliyle ortaya koymuştur. Amasra TTK’daki katliamdan çıkarılacak sonuç maden işletmelerinin özelleştirilmesi değildir. Tersine başta çalışma saatleri olmak üzere işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin hızla alınması ve bunun denetiminin bütün madenlerde işçilerin seçtiği işçi temsilcilerinin oluşturacağı komiteler tarafından yapılmasıdır.

Demokrasi İçin Hukukçular, maden işçileri ve aileleriyle, emek ve meslek örgütleriyle, demokrasi güçleri ve hak savunucularıyla birlikte tüm bu sürecin takipçisi olacaktır. Hayatını kaybeden madencileri bir kez daha saygıyla anıyor, tedavileri sürenlere geçmiş olsun diyor ve ailelerle dayanışma içinde olmaya devam edeceğimizi ifade ediyoruz.

AMASRA İÇİN ADALET! KAZA DEĞİL CİNAYET!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

X
X
X
X